Bozcaada

Bozcaadalı olmak

By September 16, 2013 No Comments

Dün yine iki duble rakıyı koymuşuz, üstüne de adetten olsun diye bir vasilaki içmişiz, yanından geçtiğimiz tüm masalara mahallenin muhtarı Ekrem Amca gibi selamı da vermişsiz, saati kurmadan, yorganı üzerimize çekip sızmışız…

Bugün içimin sadece mutluluğa ayarlı saati 06:38’de çalmış. Limani Otel’in 15 no’lu odasında uyanmışım. Karşımda turuncudan mora gökkuşağına pabucunu ters giydirecek manzara. Yeni gün. Ne güzelsin Bozcaada!

Akvaryumda balıklar var

Temmuz’da çivi gibi diye tabir ettiğimiz su, Eylül’de sıcacık. İçine dalınca kalbimin ayarında sekte yaratmıyor. Demek ki Ekim ortasına kadar Bozcaada’ya dinlenmeye, zamandan ve dertlerinden arınmaya, gurme tipi yemekler yemeye ve tabii ki bedeni suda toksinlerden arındırmaya gelebilirsin.

İlk gün konfor olsun, şezlonga 15 TL, pazarlıkla 5 TL verelim, dubaya kadar yüzüp gelelim diye Ayazma’ya çekiyoruz arabayı. İkinci gün Kerimcan ve ekürilerinin Çamlıbağ’dan aldıkları beyaz şarap-peynir ikilisine salça olmak için Sulubahçe’de seriyoruz havluları. Kuma. Ayaklarımı içine gömünce adaya karışıyorum.

Favori denize cumburlop atlama kumsalım, bilgisayar başında kendinden geçmişlere, güzelliğe gel diye fotoğraf yolladığımda “oha akvaryum gibi” tepkisi alan, ismi üzerinde Akvaryum ve bir zamanlar mavi-yeşil tahta sandalyelerinde akşamı ettiğim Mitos’un koyu Habbele.

7/24 açım!

Bir zaman önce tıp camiasına ikinci mide için başvuruda bulunmuştum, hala yanıt alamadım. Bozcaada’da yaşamaya karar vermeden bu konuda yardımlarını rica ediyorum. Lakin bir tanesi doyunca, aç aç bakan gözlerimi tatmin edecek yedeklere ihtiyacım var.

Çiçek Pastanesi’ne diler kavurmalı yumurta yemeye, ister lokum (nohut ekmeği) içine ezine peyniri-çilek reçeli kombosu doldurmaya gidiyorsun; ama Bozcaada’yı terk etmeden muhakkak Hacıtahir badem lokumu, damak çatlatan, damlasakızlı bademli Tenedos kurabiyesinden bir kutu yaptırıp, eve dönüşte arkadaşa, eşe dosta kahvenin yanında sunuyorsun. Abartmadan 1’er 1’er.

Adadaki hemen her binanın hikayesi var. Rengigül Konuk Evi, 1876 yılında Rumlar tarafından inşa ediliyor. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler’in karargahı olarak kullanılıyor, ardından hazine satışa çıkaradığında önce Kakmi ailesine, onların adayı terk etmesiyle beraber de Özcan Germiyanoğlu’na geçiyor. 1997’den beri her odası bambaşka şekilde dekore edilmiş bir pansiyon ama asıl güzelliği her sabah upuzun tahta masanın etrafında edilen kahvaltısı. İtalyan filmlerinde gördüğümüz, geniş büyük aileler gibiyiz.

Saada’yı tanıyınca, “Bozcaada’ya insan portreleri yazmak için gelmek, bu projeye de senden başlamak istiyorum,” dedim. Gülümsedi, rakısından bir yudum aldı, “peki bu akşam ne yiyeceksiniz?” diye sordu. Seyahatte aynı yere ikinci kez gitmeme takıntısı olan ben, Ada’m için istisna yaptım. İlk gece masaya düşen enginarlı ahtapot, meze tabakları yerine ikinci gece Brüksel tipi parmesanlı midye, deniz mahsüllü penne, keçi peynirli börek istedim. Midemin dili olsa sana neler anlatır. Ben yaşadığım zevki aktarma konusunda sınıfta kaldım.

Bozcaada Çarşı içine girdin mi Battı Balık, Sahan gibi pek çok balık restoranı var. Güverte’yi denemiş, tatmış, ahtapotundan ve kalamarından yararlanmış biri olarak notu verdim. Rakı yanına meze, arada Türk müsikisi canın çekerse, çekinme. Birinden birine otur, zamanın nerede oturduğunu bilemeden sefanı bulursun.

En eski, balıklara ekmek atma mesafesinde denize yakın durduğun, rakı- ot salataları; şarap-peynir ikilileri ayrı güzel; otlu böreği, ızgara ahtapotu ayrı. Mekanın adı: Martı. Listeye yaz.

Haberi elbette instagram’dan aldım. @alishiro “Cabalı Meyhane’ye gitmeli, süt mısırı tadındaki kalamarı güveçte yemeli, Ülke Bey’in spesiyali ince dilimlenmiş levrekli beğendiği asla pas geçmemelisin” diyor. Bilirkişi sözü dinliyorum tabii. Puanım: Sonsuz.

Ne yazık ki Maya sezonu kapanmış ama Selçuk Bey’i ayartıp masasına oturmak farz oldu. Maya’ya birkaç gün önceden telefon edip kaç kişi geleceğini bildirmen gerekiyor, çünkü belli sayıda insandan fazlasını almıyor. Sonra sana haber verilen saatte Selçuk Bey’in evine, pardon restoran Maya’ya konuk oluyor, mangalda pişen etin yanında ogün bahtına ne çıkarsa yiyorsun. Duyduğum kadarıyla peynirleri de kendi imalatıymış. En sevdiğim konsept.

Masasına oturamadım ama Bozcaada Yerel Tatlar Festivali esnasında Hasan Tefik Lokantası’nın sarma ve sahan mantısını denedim. Herkes allandıra ballandıra anlattığı için onu da listeye almak istedim.

Akşam, yemekten sonra…

Bozcaada asla bir club ortamı değil, bardan kız kaldırma, sabahın dördünde eve dönme, dans dans dans buranın havasına uymaz, hatta kaçırır. Ama yemek üstüne gelen geçene bakınmak ister, muhabbeti bitirmeye kendini hazır hissetmezsen işte sana birkaç yer

Taze meyve püreli mojito’lar içmeye Bakkal’a uğrayabilirsin.

Kafandakileri boşaltmaya, muhabbeti koyultmaya en güzel mekan Polente.

Ada Café’nin gelincik şerbeti pek meşhur. Ben içine vodka döktüm de içtim.

Fuska’yı gidip de göremedim, ama deniz kenarında çok güzel müzikler çalan bir bar olduğunu, kışın bazı geceler şömine partileri yapıldığını biliyorum.

Şarap kokusu bilir misin?

Rüzgar lodos yönünden esince şarabın şişelenmeden önceki hali burnuma çarpıyor. İstediğin kadar bağ bozumunu kaldır, dilediğin gibi yasaklar, sınırlamalar koy, şaraphanelerde tadımları iptal et, vitrinlerin önüne şişeler görünmesin diye perdeler çek, benim için Bozcaada’nın kokusu aynı.İstanbul’da popüler Talay ve Corvus şarapları yerine Çamlıbağ’ın dükkanına gidiyorum. Beyazda Kuntra, Vasilaki; kırmızıda Cabarnet- Sauvignon, Merlot. Dört şişe bende.

İstanbul’da ok fazla yerde bulunmuyor ama Kırıntı şubeleri, Four Seasons Hotel, Çukurcuma 49 Kahvesi, Leb-i Derya, Mimolett, Kanyon Dean & Deluca, Mia Mensa’da masaya servis ediyorlar; İstinye Mania Gurme; Galata Sensus Şarap, Cihangir Çağdaş Gıda’da da satın alabileceğin şişeleri var.

Bozcaada Cumhuriyeti

Ada kafası bambaşka bir şey. 15 Eylül’den itibaren Geyikli’ye son feribot 20:00’de kalkıyor. Sonrası? Sükunet. Dümdüz devam edersen hep aynı noktaya varacağın bir dünya diye anlatıyor Deniz (Pak); Saada “kapımı kilitlemeden uyuyorum, güvendeyim burada, hergün deneme yazıyorum” diye… Karayla bağlantının kalmadığı, denizin dört taraftan saldırıya geçmek için lodos-fırtına-poyraz beklediği, günün sesinin balıkçı motorlarıyla başladığı yerdesin. Özgürlüğün, hiçliğin, yalnızlığın dibinde.

Bozcaada hakkında üç beş…

Türkiye’nin en büyük üçüncü adasındasın. Yazın 5000’lerde olan yerel nüfus kışın 1500’ü geçmiyor. Bunun nedeni elbette ada hayatının çok zor olması. Fırtınadan feribotlar iptal edilince kurabiye yapmak için unu komşulardan istemek gerekebiliyor.

Bozcaada’da bağ bozumu ilk defa bu yıl yapılmadı. Yapıldı da üzüm güzeli seçilen, folklor ekiplerinin geldiği olaya ben bağbozumu diyemem. Bunun nedeni elbette memlekette alkole gelen kısıtlamalar. Şarapçılar dükkanlarını perdelerle kapamış, festivalde tadacak Çavuş üzümü yok. Tarihe göre bağcılık ve şarapçılığın merkezi olan bu yerde, yasaklar koyabilir, kurallar dizebilirsin ama üzümün şaraba dönen kokusunu sokaklardan silmek için bir 5000 yıl daha beklemeye hazır mısın?

Bozcaada’nın en güzel kahvesi: Çınaraltı. Adından zaten şeklini kavramışsındır. Her sabah oraya oturup, az şekerli Türk kahveni ya da tavşan kanı çayını ısmarladın mı, tamam. Yerliliğe ilk adımını attın.

Burası dünyada gördüğüm en çevreci adalardan biri. Esnaf plastik poşet kullanmıyor, aldıklarını kesekağıdının içine diziyor; tüm plajlarda “Buraya çöpünü değil, ayakizini bırak” tabelaları var, hatta kimisinde kağıtları atabilmen için ayrıca çöp kutuları. Adaya gündelikçi gelip arabadan cikleti dışarı mı attın? Yandın. Aynı anda dört araba durup sana pisliğini toplatır.

Okları Rüzgar Enerji Santrali yönünde takip ettiğinde yollar seni güneşin en güzel battığı tepelerden birine çıkaracak. Yanında ya sevdiceğin, ya bir şişe şarap ya da müzik olacak. Hepsi tamamsa, hayat sana güzel.

Bozcaada Yerel Tatlar Festivali

Festival ruhu güzel, tek tek restoran dolaşmak yerine herşeyi aynı ortamda bulmak, dolmanın yanına biraz tavşan yahni, onlardan arta kalan yere sahan mantı doldur demek, yanında koruk suyunla yere çöküp azıcık ondan azıcık bundan yapmak pek güzel. Güzel de festival uluslararası ünvanına sahip olduğu halde okul bahçesinde yapıldığı için ne yazık ki şarap satışı mümkün olmadı. Ona biraz canım sıkıldı.

Benim naçizane tavsiyem, seneye tüm gün sürecek bir pazar yeri havasında, bağların arasında açılacak standlarda bunu yapmak. Bozcaada’nın ruhu üzüm, bağ, şarap kokularını almadan çıkmaz.

Uyumaya kaçtım!

Öncelikle şu dikkatimi çekiyor: Her gittiğim otelde yer karoları özene bözene bir sanatçıya yaptırılmış. Banyosu ayrı, kirişe başka güzel. Şunu bunu ve duşun başlığını eve götürmek istiyorum diye kıvrandığım üç otel sayıyorum şimdi sana.

Akvaryum koyunda, neredeyse 26 yıllık bir geçmişi var Akvaryum Otel’in. 4 yıl önce elektrik çekilip, yeni binası yapılmış. Şimdi 50 kişilik bir kapasitesi var. Çocukluğumun kamplarında uyandığım sabahları hatırlattı bana. Sahibi Deniz Pak, aynı zamanda Açık Radyo programcılarından biri. Adından anlayacağın üzere yazının başında bahsettiğim Akvaryum Koyu’na bir toprak patika uzaklığında.

Şehrin sol yanında, kilisenin üzerinde, dar sokakların tepesinde Ela Tenedos çıkıyor karşına. Git, Hakan Bey’i bul, Hazal yolladı, odalarınızdan birini tutmak istiyorum de. Sonra da onunla vakit geçir. 30 yıl İngiltere’de yaşayıp neden adalı olduğunu, buranın büyüsünü anlatacak sana. Ben dinledim, portresini yazmak istediğim insanlarda ikinci sırada da kendisi bulunur. Sabah terasında kahvaltı etmeden de sakın geri gelme.

Feribot limana yanaştığı anda, bembeyaz binasıyla ilk dikkatini çeken otel Limani. Sen şimdi bir de o pencerelerden birini, 06:30’da açıp, güneşin doğuşuna seyirci olduğunu, kuşların şarkı söylemesini duyduğunu, turuncunun her tonunu, oranj turanj gibi çakma isimli olanları bile gördüğünü düşün? Yok ya, düşünme, hemen bir oda tut. Ekim’e yol yakın.

Özel öneri: Patiska Pansiyon Bağevi’nin (1) adanın merkezinde (2) Amerikan Mevkii olarak bilinen, bağların, yeşilliklerin içinde yeri var. Ben şehirdekini bırakıp oksijenin ciğerlere dolduğu bağlık alandakini tercih ettim. Bu da (1) Oya’nın elinden çıkma pişi & sakızlı mürdüm eriği reçeliyle başlayan kahvaltıyı Ali’nin Türkiye’nin dört bir yanına dağılan mayalı ekmekleriyle sonlandırmamıza, ihya olmamıza neden oldu (2) Dünyanın en güzel iki köpeği olan Paşa ve Shiro ile oynadım (3) Acayip iyi salça sürdüm ekmeğe, dayanamadım, satın da aldım (4) Ev yapımı vişne likörüyle öğleni kapattım. Önümüzdeki yıl on odalı bir başka bağ evine yatak geçiş yapıyormuş Oya. Şimdiden rezervasyonları yaptır, yer kalmaz.

Ulaşım mevzusu

İstanbul’dan Kamil Koç, Truva, Metro otobüsleri ortalama 55 TL biletlerle Geyikli İskelesi’ne gidiyor, oradan da 6 TL verip feribota atlıyorsun. Yazın saat başı, kışın iki saatte bir feribor seferi var.

Seabird uçakları Haliç’ten kalkıp Bozcaada’ya direk iniş yapıyor. Bu seçenek pahada çizmeyi aşmadığı sürece güzel.

Ayrıca Çanakkale’den denizotobüsü ile ya da Edremit Havalimanı’na vardıktan sonra otobüs, minibüs kombolarıyla da Bozcaada’ya gelebilirsin.

Hazal’ın notu: Bozcaada Resimli Roman, yakında blog’da!